Thursday, April 15, 2010

öylesine

ne diyebilirim ki sana...
kendime dediğimi unuturken...
senden bekleyemem hiçbirşey
kendim yapamazken
böyle gelmiş böyle gider
söylenirim herşeye,
söylerim kendime
sadece söylerim,
bulamam cesaret
kim bilir belki bilirim sonunu,
belki de bilmem,
aynı tas aynı hamam,
yapmaktan korkarım hatayı,
yaparım hataların en büyüğünü,
nedir anlamı hayatın,
nedir sonu hayatın,
göçüp gitsem farkına varır mı kimse,
der mi vardı şöyle biri,
içinde kalır mı kimsenin şunu yapamadık beraber,
söyleyemedim içimdekileri,
sanırım içtim yine çok fazla,
sanıyorum, zannediyorum,
biliyorum zannetmek kötü şey!

Wednesday, February 3, 2010

Sisler Bulvarı

elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşebaşında öpüşüyorduk

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar

sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin

ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu

durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarapda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

bir gemi beni Afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarı'nı hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodostan bir satır yağmurdan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapurlar uğuldayacak

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yapraklar sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du

öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabaha ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım

hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor

tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

Attila İlhan
 

Free Blog Counter
Poker Blog